Şizofreninin Tarihi

Şizofreni hemen hemen her toplumda görülebilen, kadın ya da erkek ayırt etmeksizin farklı cinsiyetlerde ortaya çıkabilen psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Bu hastalık üzerine pek çok araştırma yapılma yapılmış, hastalığın sosyodemografik özelliklerinin yanı sıra etiyolojik ve klinik özellikleri de ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Şizofreninin varlığının çok eski dönemlere kadar gittiği, hatta M.Ö 1400’lü yıllarda yazılmış Hint metinlerinde hastalıkla ilgili çıplak dolaşma, kendine yeteri düzeyde bakamama, dinî unsurlarla aşırı şekilde meşguliyet gösterme, kendini Tanrı ya Peygamber zannetme, zehirleneceğinden ya da birilerinin kendisine zarar vereceğinden korkma gibi ifadelere rastlandığı görülmüştür. Ortaçağ döneminden 18. yüzyıla kadar şizofreni hastaları şeytanî varlıklar olarak düşünülmüş, tanrının gazabına uğramış kişiler olarak yargılanmıştır. Bu nedenle toplum dışına sürülmüş, kimi zaman işkence edilmiş kimi zaman da ölüm cezasına çarptırılmışlardır. Buna karşılık 15. yüzyılda Osmanlı’da bu hastalar darüşşifalarda tedavi edilmiş; meczub yani Allah tarafından “cezbedilmiş” olarak düşünülmüş, Allah’ın hikmetinden sual olunamayacağı düşüncesiyle onlara yapılan muamelelere dikkat edilmiştir. Selçuklulardan gelen mirası devam ettiren Osmanlı, bu tarz hastaları bîmarhânelerinde tedavi ettirmiş ve bu noktada dünyaya örnek bir tavır sergilemiştir.

18. yüzyıldan sonra hastalıkla ilgili tanılar ve tedaviler ortaya konulmaya çalışılmış, pek çok bilim insanı görüşler öne sürmüştür. 20. yüzyılda İsviçreli Eugen Blueler “Dementia Praecox” yani “Şizofreniler Grubu” kitabında şizofreniye dair bilgilerini sunmuş; Yunancada “aklın bölünmesi (splitting of the mind)” anlamına gelen “şizofreni” terimini önermiş ve bu terim kabul görerek günümüzde de kullanılmaya devam etmiştir.

Şizofreni Kimlerde Daha Sık Görülür?

Araştırmalara göre dünyada her yıl 2 milyon yeni şizofreni vakası ortaya çıkmaktadır. Kadın ve erkeklerde görülme olasılığı eşit düzeyde olan bu hastalığın erkeklerde başlama yaşı kadınlara nazaran daha erkendir. Verilere göre erkeklerde 15-25 yaş aralığında görülürken, kadınlarda bu aralık 25-35 şeklindedir. Şizofreni hastalığında genetik faktörler de oldukça etkilidir. Anne ve babası sağlıklı olan kişilerde hastalığa yakalanma oranı %1 iken, her iki ebeveynin şizofreni tanısı olması durumunda bu oran %35’lere kadar çıkmaktadır. Ebeveynlerden birinin şizofren olması durumunda ise oran %13’tür.

Psikiyatrik rahatsızlıklar içerisinde şizofrenide şiddet eğilimi 2-5 kat daha fazladır. Bu nedenle bu hastaların kendilerine ya da çevrelerine zarar verme eğilimi de oldukça yüksektir. Hastalığın psikotik belirtilerinin yatıştırılması, alevlenme dönemlerinin önlenebilmesi için ilaç tedavisi en önemli uygulamalar arasındadır. Ayrıca sosyal açıdan da desteklenerek şiddet eğilimini azaltmak, günlük yaşamlarına devam etmesini sağlamak için bu hastaların düzenli bir şekilde bakılması ve ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Bu noktada Özel Hanedan Bakım Merkezi, gerek sağlık gerekse de sosyal hizmetleriyle bu hastaların bakım hizmetlerini sağlamakta ve onların toplumun dışına itilen değil, aksine toplumun kucak açtığı bireyler olmasına yardımcı olmaktadır.